Son zamanların en ilgi çekici, en kapsamlı oyunlarından biri olan Child of Lighe bu sefer incelemelerimiz arasında kendine yer buluyor. Hem bulmaca hem de RPG ögeleri içeren, bunu çok ustaca bir şekilde bizlere yansıtan oyun daha önce hiçbir oyunun sahiplenmediği temayı oyunculara sunuyor. Oyunun hikayesi pek de çekici olmasa da farklı bir deneyim yaşamak isteyen oyuncular için gayet cazip bir durumda. Ubisoft Montreal tarafından geliştirilmiş olan oyunun hikayesi ise şöyle: Oyun 1895 yılında Avusturya’da geçiyor ve bir uyuya kalmanın cefasını çekiyorsunuz.
Oyunun hikâyesi genel olarak bu şekilde. Gelelim Child of Light’ta neler yaptığımıza. Lemuria’da Aurora’yla birlikte aslında bir platform oyunu oynuyoruz. Ancak bu sadece oyundaki ilk izleniminiz olacak. Oyunun başından itibaren yanımızda bir ateşböceği olan Igniculus’la birlikte dolaşıyoruz. Aurora’yı sol çubukla yönlendirirken, Igniculus’u sağ çubukla yönlendiriyoruz. Bu açıdan bir nevi PS3’te oynadığımız Puppeteer’a benziyor. Igniculus’la birlikte karanlık yerleri aydınlatıyor, bazı bulmacaları çözebiliyoruz. Aynı zamanda etrafta bulunan ve bize sağlık ve mana veren bitkileri de uyarabiliyor Igniculus.
Child of Light’ın şaşırtıcı kısmı ise karşımıza dövüşlerde çıkıyor. Dövüşler sıra tabanlı olarak oynanıyor. Igniculus her ne kadar dövüşe direkt olarak katılmasa da, düşmanların sıralarının gelmesini yavaşlatabiliyor. Yavaşlatma derken, oyunun sıra tabanlı dövüş mekanizmasını kısaca açıklayalım. Dövüş sırasında gördüğümüz bir bar, zamana göre sıranın kimde olduğunu bize belirtiyor. Barda yer alan “Cast” kısmına sıradaki karakterin ikonu geldiğinde, bu karakter hangi hareketi yapacağını seçiyor. Seçilen hareket ise karakterin bu hareketi gerçekleştirme süresine göre (kısa, orta, uzun, çok uzun gibi) barın sonuna geldiğinde yapılıyor. Bu dinamik, düşmanlar Cast kısmına geçtiğinde onlardan önce davranıp hareketlerini engellemenize yarıyor. Aynı zamanda belirttiğimiz gibi Igniculus’la bir düşmanın üstüne gelip L2’ye basarak, onun bar üzerindeki hareketini yavaşlatabiliyoruz da. Biraz karmaşık bir mekanik, ancak oynadığınız zaman çok eğlenceli olduğunu da göreceksiniz.
Bu arada belirtelim, Igniculus’u DualShock 4’ün dokunmatik yüzeyiyle kontrol edebiliyorsunuz. Ayrıca ikinci bir DualShock 4’ünüz de varsa, Igniculus’un kontrolünü tamamen bir arkadaşınıza bırakmanız da mümkün.
Dövüş kısmında hem kendinizin, hem de yanınızda bulunan yardımcılarınızın yeteneklerini kullanabiliyorsunuz. Yeteneklerden bazıları mana gücünden harcıyor. İşin içine mana girince “RPG öğeleri nerde?” diye sorabilirsiniz. Child of Light’ta karakterlerin seviyeleri, seviyelerle değişen istatistikleri ve seviye atladığımızda kazandığımız puanlarla alabileceğimiz yeni yetenekler de bulunuyor.
Yetenek ağacı bile var. Yani işin içinde hiç ummadığımız kadar çok RPG öğesi bulunuyor. Tüm bunların yanında Oculi adı verilen taşlar ele geçiriyor, bu taşları birleştirerek silahınıza veya zırhınıza taş takıp, eşyalarınıza farklı özellikler katabiliyorsunuz. Örneğin kırmızı taşlar olan ruby’ler, sizin ateş saldırılarına karşı olan direncinizi arttırabiliyor.
Child of Light, bu tarz RPG öğeleriyle birlikte, platform, bulmaca ve sıra tabanlı dövüş özelliklerinin yanında oyuncuya farklı bir içerik de sunmuş oluyor.
Aurora yani baş karakterimiz olan kızıl saçlı prenses, bir yerden sonra uçabilme özelliğine kavuşuyor. Bununla birlikte haritada gidemediğimiz birçok yere de gitme imkânına sahip oluyoruz.
Aslında Child of Light’a açık dünya platform/bulmaca RPG’si desek hiç yalan olmaz. Çünkü yapabileceğiniz birçok yan görev ve savaşabileceğiniz (ama illa savaşmanız gerekmeyen) birçok düşman bulunuyor.
Oyunun genel mekaniklerinin ardından, biraz da hikâye anlatımı ve görselliğinden bahsedelim. Ubisoft, Child of Light’ta Rayman Legends’da kullandığı UbiArt motorunu kullanmış. Zaten görünüş olarak az çok Rayman Legends’ı da andırıyor. Karakterimiz cel-shading kullanılarak hazırlanmış. 3D karakter, 2 boyutlu olan bir arkaplanda ilerliyor. Durum böyle olunca arkaplanda özlediğimiz görsellik oluşuyor. Bazı manzalaralarda, boya fırçasının izlerini görmek bile mümkün. Lemuria bu şekliyle oldukça gizemli ve bazen karanlık bir yer olabiliyor. Kısaca belirtmem gerekirse, Child of Light’ın görselliğini yaratan takım, kesinlikle son dönemin en güzel görünen işlerinden birine imza atmış.
Aynı yorumu hikâye anlatımı için de söyleyebiliriz. Oyun neredeyse başından sonuna, soneler şeklindeki dialoglarla ilerliyor. Öyle ki, bir yerden sonra Child of Lİght, oyun olmaktan çıkıp bir edebi eser gibi görünmeye başlıyor gözümüze. Tüm bu edebi duruş, muhteşem bir görsellikle birleşince ve bir de tüm o RPG/bulmaca/platform özelliklerini düşündüğümüzde, karşımızda kusursuza yakın bir yapım görünmeye başlıyor.
Kısacası Child of Light, bizi hiç beklemediğimiz bir anda gafil avlamış durumda. Ubisoft’un bu kadar zengin ve bu kadar farklı bir oyun yapabileceği, aklımızın ucundan geçmezdi. Eğer dolu dolu ve biraz da sanatsal kaliteye sahip olan bir yapım arıyorsanız, Child of Light’ı kaçırmamalısınız.